Bu yazı deprem gününe dair detaylı anlatımlar içermektedir ve bazı okuyucularımız için tetikleyici olabilir.
Depremden sonra sürekli hislerimi yazıya dökmeye başlamıştım. Bugün tarihi atarken fark ettim Şubat’a girdiğimizi. Fakat aslında Şubat ayına giren sizlersiniz çünkü bizler Hatay’da hala 6 Şubat 2023’teyiz. Soğuğa, karanlığa , çaresizliğimize terk edildiğimiz o gündeyiz. Sizlere biraz yaşadığımız şeylerden bahsedeceğim sosyal medyada görmediğiniz gerçeklerin diğer tarafından.
6 Şubat saat 4.15 birden irkildim ve uyandım etrafıma baktım tekrar gözlerimi kapattım sonraki gün girmem gereken bir sınav vardı onu düşünüyordum. Çok da vaktim olmadan uyandım zaten tekrar hafiften bir sallanıyorduk biraz bekledim şiddetin arttığını 3 kişi yerinden taşıyamadığı çalışma masamın kafama çarpmasıyla fark ettim. Annemin odasına koştum kız kardeşimle oradaydılar. Telefonumun feneri ile gitmiştim odaya. Annemin, tamam kızım sakin ol geçecek demesiyle her şeyin üstümüze yıkılması bir oldu. Sonrası elektrik kesintisi, çığlıklar, yıkım sesleri ve binayı boşaltın çöküyor sesi. Annem, ben ve kız kardeşim sımsıkı tutmuştuk birbirimizin ellerini. Ayağa kalkamıyorduk sarsıntı bizi yerden yere savuruyordu.
Önce dayıma daha sonra en yakın arkadaşıma ulaştım iyilerdi ve sonrasında zaten şebekelerimiz kesildi. Deprem durmuştu hızlıca ayağa kalkıp odadan çıkmak istedik ama dolap kapının önünü kapatmıştı o an ki korkuyla ne yapacağımızı bilemedik. Bir şekilde dolabın arkasındaki ince suntayı kırıp odadan çıktık. Bir kapı daha vardı o da basınçtan çökmüştü ve açılmıyordu. O an orada öldüğümü düşündüm. Güçlü olmam gerekiyordu sakinliğimi korudum, annemle birlikte kapıyı açtık.
Kardeşimin montunu almam gerekiyordu önceki günden aklımda kalmıştı havanın soğuk olduğu. Hatay hiç bu kadar soğuk olmamıştı. O sırada annemle kardeşim dış kapıyı açıp aşağı ineceklerdi. Ben ise odanın kapısını açtığımda her şeyin yerle bir olduğunu görüp donakalmıştım. 5. Kattaydık koşa koşa aşağıya inmeyi başardık. Nefes alamıyordum gözlerim kararıyordu. Basamaklar ayağım altında koca bir salıncak gibi sallanıyordu.
Arabaya binip anneannemlerin evine doğru gidiyorduk. Yolun ortasına düşmüş binalar, kafasından , vücudundan yara almış insanlar. Evet daha depremin ilk yarım saatiydi ve durum bu şekildeydi. Yolda giderken anneme bu evi nasıl toparlayacağız biz diye sormuştum. Haberim yoktu ki bir daha evime giremeyeceğimden.
Hepimiz anneannemin mahallesinde arabanın içerisindeydik 30 kişiden fazlaydık ve yalnızca 1 araba vardı. Sırayla binip klimayı açıp ısınıyorduk. Telefonlarımız çekmiyor kimseden haber alamıyorduk. Yalnızca yağmurun altında çaresiz bir şekilde ıslanabiliyor ve isyan ediyordum. Hiçbir şekilde gün doğmuyor sabah olmuyordu sanki. Yakın arkadaşlarıma bir şekilde sms atarak ulaştım. Onların geri cevap vermesi benim için bir umuttu. Ta ki gün aydınlanana kadar.
Geniş bir aileye sahibim. Yeni doğanından en yaşlısına kadar. Karnımızı doyurmamız gerekiyordu. Açık bir yerler var mı diye bakmaya gittik. Ve o sırada yağmalara şahit oldum gözlerimle.
Hatay’da herkes birbirini tanır özellikle Samandağ gibi bir yerde yaşıyorsanız. Marketten ellerinde viski şişeleriyle çıkan insanlar bizim insanımız değildi. Şaşkınlıkla izliyordum. Biraz ilerleyip Antakya yoluna doğru gidiyorduk. Şehrimizin ne halde olduğunu merak etmiştik. Sonra sınıf arkadaşım Zeynep’in evini gördüm. Yoktu. Enkaz vardı sadece etraftakilerden içeride olduğunu öğrendim. Ailesiyle birlikte. O an kalbimde olan acıyı hiçbir kelimeyle ifade edemem. Yola düşen binalardan, yolun kırılmasından ilerleyememiştik.
Geri döndük. Sonrasında zaten ölüm haberleri tek tek gelmeye başlamıştı. Her akşam dershaneden çıkarken iyi akşamlar dediğim Gülşen Hoca, yemekhanede karşımda oturan Esra öğretmen, Diren , Zehra , yakın arkadaşımın amcası Cüneyt amca, İrem , esnaf Murat Amca, Anıl abinin kardeşleri Seyit ve Kerem… Keremle 2-3 gün öncesinden oturmuştuk her şeye gülen çok pozitif hayat doluydu. Küçük bir kız çocuğunu çıkarmıştık enkazdan ondan önce oyuncak ayıcığı çıkmıştı evet maalesef oyuncağın ömrü onunkinden fazla oldu. Bu kadar acıyla nasıl ayakta kalabilirim diye düşündüm.
Ve sonrası etraftan bir kaybınız yoktur inşallah sorusuna “çekirdek ailemden yok şükür” cevabı verdiğimde kendimden nefret ettim. Ailemle birlikte Hatay’da kalmaya devam ettik bir şekilde elektriksiz, susuz, çadırlarda, arabada. Sıcak bir yatakta uyumayı özlemiştim açıkçası. O gün en kötüsünü gördüm ve yaşadım. 6 Şubat bizim miladımızdır. Hayatımız artık depremden önce ve depremden sonra diye ikiye ayrılmış durumda. Hiçbir zaman inancımı kaybetmedim bu şehri beraber yaşatacaktık. Ölen canlarımız için. 12 gün enkazda kalıp soğuktan ölmeye mahkum edilmiş canımdan çok sevdiklerim için. Evet şunu da bilin ekip yoktu ekipman yoktu bizler kendi ellerimizle moloz taşıyıp çıkardık cenazelerimizi. Üniversiteye giderken havaalanında İskenderunlu bir teyze Hızır yoldaşın olsun kızım demişti. Ben de sizlere söylüyorum şu an Hızır yoldaşınız olsun..
Öne çıkan görsel: hurriyet.com.tr'den alınmıştır