Fotoğraf: Samandağ Rum Ortodoks Kilisesi Facebook Sayfası
Çocukluk yıllarımda her yıl Şubat ve Mart aylarını iple çekerdim, çünkü yılın bu zamanları Merfeğ vaktiydi. Samandağ’da kilisede ve mahallede severek ve çok eğlenerek kutladığımız bu bayram, aslında yüzyıllardır kutlanmaya devam ediyor. Her yıl Paskalya orucuna başlamadan önce iki pazar arka arkaya kutlanan Merfeğ’in birincisi Merfeğ il Lehım (Et Yememe Yortusu), ikincisi Merfeğ il Bayad (Beyaz Yememe Pazarı) olarak adlandırılır. Bu yortular, Paskalya’dan önce yedi hafta süren büyük oruçtan önceki son büyük kutlamayı yapmak için düzenleniyor.
Bu bayramı Ermeniler Paregentan, Rumlar ise Baklahorani (Apokries) olarak kutluyorlar. Hatta dünyaca ünlü Rio Karnavalı da tarihi farklı da olsa aynı bayram. İstanbul Tatavla’da (Kurtuluş) 1941’e kadar kutlanan ve daha sonra son yıllarda yeniden canlandırılan sokak festivali geleneği Baklahorani, Ermeni toplumunda da Paregentan olarak coşkuyla kutlanıyor. Merfeğ Yortusu, Antakya bölgesinde farklı biçimlerde kutlansa da en eğlenceli kutlama, Samandağ ve Samandağlıların yoğun yaşadığı bölgelerde yapılıyor diyebilirim. Yani çoğunlukla Samandağ, İskenderun ve Mersin’de.
Merfeğ, aslında üç ritüelden oluşan bir yortu. Birincisi, pazar günü öğleden sonra kilise bahçesi ya da uygun bir bölgede cemaatin katılımıyla davul zurna eşliğinde halaylar çekilerek gerçekleştirilen eğlence. Bu eğlence, İskenderun’da 1970’lerde Samandağlı Hıristiyanların yoğun yaşadığı Ambar Dolduran’da yapılırken, 1990’larla Mar Circos Kilisesi bahçesinde yapılmaya başladı. Ayrıca 1900’lü yılların başlarında bu bayramın İskenderunlu zengin Rum Ortodokslarca Baklahorani gibi “maskeli balo” olarak kutlandığını da biliyoruz. Mersin’de ise bir süre Kuyuluk bölgesi piknik alanında kutlandı. Samandağ’da ise gündüz eğlencesi Aziz İlyas Kilisesi’nin önünde yapılır.
İkinci ritüel ise gündüz eğlencesinin akşamında çocuklar ve gençler tarafından ev ev sokak sokak gezilerek sergilenen Lığbı (Oyun). Lığbı’da çocuklar ve gençler farklı kostümler giyer ve evleri dolaşarak oyunlar sergilerler. Üçüncü ritüel ise Merfeğ il Bayad’dan sonraki gün, yani bir sonraki pazartesi günü, Samandağ Kozma ve Dımyen Ziyareti’nde (muhtemelen burası eskiden bir kiliseydi) yapılan eğlence, yani diğer bir ismiyle Rehıb. Birkaç yıldır Rehıb ziyarette içki içilmesine izin verilmediği için kutlanmıyor.
2017 yılındaki Lığbi etkinliğinden bir kare
Çocukluğumda her Merfeğ Yortusu’nda ailemle İskenderun’dan Samandağ’a giderdik. Tabii giden sadece biz değildik. Samandağlı birçok aile Mersin ve İskenderun’dan Merfeğ kutlamak için Samandağ’a gelirdi. Bu bayramın gelmesini iple çekerdim. Bayram iki pazar olduğundan genellikle Rehıb’e de kalmak için ikinci Merfeğ’e giderdik. Önce Pac dolmuşlarıyla Antakya Otogarı’na oradan da yine dolmuşla Samandağ’a, benim için büyülü bir yolculuktu. Çünkü Merfeğ akşamında kutlanan Lığbı’de oynardım. Bu bana çok mistik ve eğlenceli geliyordu. Nasıl gelmesin ki? Her mahalle veya arkadaş grubu kendi Lığbı grubunu bayramdan günler önce belirlerdi. Hangi kıyafetleri giyeceklerine, kimlerin hangi karakter olacağına, müzik işinin nasıl yapılacağına (davul-zurna ya da darbuka) karar verilirdi. Karakterler belirlendikten sonra bayram akşamı beklenirdi. Bu karakterlerden vazgeçilmez olanlar gelin, damat ve canavardı. Tabii ki, gelinin güzelliği ve makyajı dillere destan olmalıydı. Diğer karakterler grubun yaratıcılığına kalmıştı.
Bayram akşamı, her Lığbı grubu, belirlenen evde toplanır, makyajlarını yapar, kostümlerini giyer, evleri gezmek için yola çıkmayı beklerdi. Bilmeyenler için hemen söyleyelim, Samandağ’da her evin büyük bir bahçesi olduğu için evlerin arasında biraz mesafe vardır. Eskiden çocukların Lığbı grupları, mesafe ve ıssızlıktan dolayı mahallelerinden dışarıya pek çıkamazdı. Düşünsenize, 9-10 yaşında çocuklarsınız ve karanlık yollarda (çoğu zaman patika) ev ev geziyorsunuz. Hatta çoğu zaman mesafeleri kısaltmak için bahçelerin içinden geçiyorsunuz. Sadece bu bile insanı yeterince heyecanlandırıyor. Gençler ise bir minibüs kiralayıp Zeytuniy, Arbiye (Cemal Gürsel), Fahura (Çarşı) gibi Hıristiyan mahallelerini gezerdi.
Lığbı grupları, evlerde müzikle beraber türlü numaralar yapar, çocuklar korkutulur, temsil edilen karakterle uyumlu hareketler yapılır. Kimi zaman gelinden bir makas almaya çalışan ev sakinlerini canavarlar kovalar, kimi zaman ev sahiplerini koyunları sanan bir çoban olurdu. Ev sahipleri de gelenlere içki ikram eder, hep beraber oynanır, eğlenilir, sonunda gelinin çantasına para konurdu. Bu şekilde ev ev gezen gruplar bazen karşılaşırdı. İşte o zaman tam bir çılgınlık yaşanırdı. Her grup kendisini ispat etmek için daha da coşkulu şekilde davranırdı. Evlerin tamamı gezildikten sonra toplanan paralar grup üyelerince paylaşılırdı. Öyle az buz bir para da toplanmazdı. Çocukların bu bayramı çok sevmelerinin en önemli sebebi belki de buydu.
Ben de birkaç defa Lığbı’de oynamıştım. Birinde “gelin” olmuştum. Makyajımızı da teyzem yapmıştı. O akşam Harıt Beyt Nasra’dan (Nasraların Mahallesi) Zeytuniye’ye kadar yürüyerek gezmiştik. Bahçelerin birinden geçerken grubumuzu köpek kovalamıştı. Can havliyle bir eve sığınmıştık. Tabii ki, sonra evleri gezmeye devam ettik. Gecenin sonunda yorgun ama çok mutlu çocuklar olarak uykuya dalmıştık.
Uyandıktan sonra Rehıb hazırlıkları başlardı. Kozma ve Dımyen Ziyareti’ne giderdik. Erken gidenler tabii ki güzel yerleri kapardı. Ziyaretin bahçesine hasırlar serilir, herkes getirdiği yiyeceklerini açar ve eğlence başlardı. Yine Rehıb’ta da davul-zurna olur, orada da mini bir karnaval yapılırdı. Bu eğlenceyle birlikte Paskalya orucu başlardı.
Bizim yaşadığımız bu bayramları gelecek nesillerinde yaşamasını, çocuklarımızın sevinçle bu bayramı beklemesini diliyorum. İki yıldır pandemiden dolayı bayram eski havasından uzak kutlanıyor. Belki de yüzyıllardır kutladığımız bu bayramı yeniden eski coşkusuyla kutlamamız için biraz daha sabretmemiz gerekiyor.