Nehna ekibini tanıyalım serimizin son hafta konuğu Ferit Tekbaş. Tekbaş, Samandağ doğumlu, bugün Almanya’da yaşıyor. Zaman içerisinde aldığı seminerlerle kendini teoloji konusunda geliştirmiş. Daha önce Antakya Rum Ortodokslarının kültürünü korumak amacıyla kurulan ZeROCha’nın kurucu ekibinde yer alan Tekbaş, Oryantal Hıristiyanların Merkez Konseyi’ndeki (ZOCD) görevini sürdürüyor. Kendisiyle parçası olduğu bu sivil toplum yapılanmalarını ve Nehna‘nın parçası olmaya giden süreci konuştuk.
Röportaj: Anna Maria Beylunioğlu
Öncelikle okuyucularımıza kendini tanıtabilir misin? Ferit Tekbaş kimdir?
1966 yılında Hatay’ın Samandağ ilçesinde doğdum. Üç yaşında iken, annem ve babam o zamanda çok insanın yaptığı gibi fakirlikten kurtulmak için çocuklarını geride bırakarak Almanya’ya misafir işçi olarak gittiler. Fakat ben ve abim, babaannemin ve amcamın yanında kaldık. Orta ikiye kadar Samandağ’da okudum. Benim jenerasyondan birçok çocuk, böyle anne-babasız büyüdü ve çoğu psikolojik bir trajedi yaşadı diyebiliriz. Bende de öyle oldu. Ben ve abim ancak 1980 yılında Almanya’ya gidebildik. Orada da, anne-babamla beraber olmanın sevinci ile Türkiye’deki çevremden ve arkadaşlarımdan kopmanın sonucu olan büyük üzüntüyü ve huzursuzluğu birlikte yaşadım. Almancayı öğrenmek için bir senelik Alman-Türk sınıfına katıldım. Bu okulu bitirdikten sonra meslek okuluna gittim. Meslek okulundan sonra birkaç yıl çalıştım. Eşimle tanışıp evlendikten sonra çalıştığım iş yeri kapandığında, kendi işimizi kurduk. Uzun bir zaman kendi işimizde çalıştık ve eşim okulunu devam ettirmek isteyince, mecburen ben de işimizden vazgeçerek yeni bir meslek öğrendim. Bu mesleği takriben 25 senedir icra ediyorum. 2005-2007 arasında birçok teoloji seminerine katıldım ve bu alanda eğitim gördüm. Üniversitede teoloji bölümü okumadım ama teolojiyi iyi bilir sayılırım.
Neden teoloji eğitimi alma ihtiyacı hissettin?
2005’e kadar ateist sayılırdım. Babam hastalandı ve kendisi Adana’da özel bir hastanede yatarken, ona birkaç haftalığına bakmak için Adana’ya gitmem gerekti. Orada şu anda anlatmak istemediğim, insan beyninin çözemeyeceği mucizeler yaşadım. 2006’da sevgili babamın vefatından sonra tüm inançları araştırmaya başladım ve sonuç olarak atalarımın inancını, yani Ortodoks Hıristiyanlığı seçerek Rabbimiz İsa Mesih’e tekrar iman ettim. Daha sonra Hıristiyanlığı öğrenmek için birçok seminere katıldım. Kendi çabalarımla, evde okuduklarımla teoloji konusunda kendimi geliştirdim. Daha sonra, internetteki en büyük Hıristiyanlık forumlarından birinde moderatörlük yaptım. Orda oldukça çok tecrübe kazandım. Demek isterim ki, teoloji eğitimi almama rağmen, Hıristiyanlığı en çok bu forumda öğrendim. Şunu da belirtmek isterim, hatırladığım kadarıyla, benim dedem Mişel Terik El Dunya (eskiden Suriye topraklarına bağlı olduğumuz için soyadlarımız Arapça idi) 1900’lerin başında New York-Bridgeport’taki kilise cemiyetinin kurucu üyelerinden biriydi. 1915 Olayları’ndan sonra dedem ailesini görmek için Samandağ’a geri döndü. Ancak maalesef ailesini ölmüştü. Daha sonra, uzun bir zaman dedem Samandağ’ın kilise cemaat başkanlığını yürüttü. Senin akraban da olan rahmetli Can Beylunioğlu’nun başkanlık sürecinde babam da kilise yönetimindeydi. Anlayacağınız, ben kiliseye hizmet eden bir aileden geliyorum. Belki de Rabbimiz bana mucize olarak gönderdiği işaretlerle beni tekrar babamın ve dedemin yoluna soktu.
Sivil toplum aktivitelerinde de sıkça yer aldığını biliyorum. Almanya’daki toplumumuzun önemli kuruluşlarından Köln’deki Antakya Rum Ortodoks Hıristiyanlarının Kültürünü Geliştirme ve Koruma Merkez Konseyi’nin (ZeROChA e. V.) kurucularındandın. ZeROChA ne amaçla kuruldu?
ZeROChA, öncelikle Antakya Patrikhanesi’ne bağlı olan halkımızın sanat ve kültürünü korumak, gençlerimizi teşvik etmek, tarihimizi araştırmak ve savaş mağdurlarını desteklemek amacıyla hayırsever bir dernek olarak kuruldu. ZeROChA ilk zamanlarda çok iyi adımlar attı diyebilirim. Kendi halkımızın kökenini araştırmayı hedefledi ve bu bağlamada tarihçilerin ZeROChA için kaleme aldıkları bir kitapçık ortaya çıktı. Şimdiye kadar halkımız arasında süren Rumluk-Araplık tartışmalarına cevap verebileceğini düşünerek bu kitabı çıkarmış ve desteklemiştik. Son zamanlarda yoğunlaşan tartışmalarda görüldüğü gibi bu sorun hala çözülmemiş gibi görünmektedir. Halen birçok kişi, bizim Türk, Arap veya Rum olduğumuzu iddia ediyor. Ayrıca ZeROCha olarak çok beğendiğim bir projeyi daha gerçekleştirmiştik. Suriye Savaşı esnasında Suriye’ye gönderilmek üzere, Almanya’dan arasında çok değerli eşyalar, tıbbı cihazların da bulunduğu 70 bin avro değerinde bir konteyner ayarladık ve gönderdik. Bu konteynerin yanı sıra hatırısayılır bir miktar para da toplandı. Bu konteyneri ve topladığımız maddi yardımı, Antakya Patriğimiz Yuhanna Yazıcı Hazretleri Köln’e geldiğinde ona teslim ettik. Beğendiğim diğer bir projemiz de kültür, sanat ve edebiyat alanlarında isim yapmış kişilerle röportaj yapmaktı. Bu röportajların birisini de seninle yapmıştım. Senin de yazarları arasında olduğun Arapdilli Doğu Ortodoksları kitabı hakkında sohbet etmiştik. ZeROChA konseyindeyken paralel olarak Almanya’nın Oryantal Hıristiyanların Merkez Konseyi’nde (ZOCD), Antakya Rum Ortodokslarını temsilen yer aldım. Daha sonra ZeROCha’da yapılan yeni seçimlerde aday olmadım. Ancak ZOCD’daki görevimi sürdürüyorum.
Oryantal Hıristiyanların Merkez Konseyi‘nde (ZOCD) yakın zamanda seçimler yapıldı. Nasıl bir süreç yaşandı? Bu vesileyle, bize biraz da bu oluşumdan bahsedebilir misin?
30 Ekim’de konseyde yeni seçimler vardı ve ben tekrar adaylığımı ilan etmiştim. Yeniden seçildiğimin haberini burada size de vermiş olayım. Takriben dört senedir ZOCD yönetiminde işimi zevkle ve severek sürdürüyorum. Önümüzdeki iki senede güzel projeler gerçekleştireceğimize inanıyorum. ZOCD çatısı altında, çeşitli Oryantal Hıristiyan mezheplerden oluşan yönetim kurulu üyeleriyle el ele çalışabiliyoruz. Görevimiz Almanya’da medyada ve siyasi arenada Oryantal Hıristiyanların sesini duyurmaktır. Burada farklı Hıristiyan toplumlarının temsilcileri kendi mezheplerini daha üstün görmeden Almanya’da bulunan Oryantal Hıristiyanların çıkarları doğrultusunda çalışıyorlar. Geçmişte bu anlamda büyük adımlar atabildik. Suriye ve Irak’taki savaşlar esnasında, orada zulüm gören ve azınlık kabul edilen Hıristiyanların Almanya’daki sesleri olduk. Başkanımız Simon Jacob, defalarca hayatını riske atarak, savaş bölgesine Alman televizyonlarıyla giderek çekimler yaptı. Almanya’da sesimizi bu şekilde duyurabildik. Ortadoğu’da bulunan dini azınlıklar arasında, Ezidi halkından sonra en çok şiddete maruz kalan Hıristiyanlardır. Irak’ta Hıristiyan nüfus neredeyse yok olma tehlikesi altındadır. Buna yönelik olarak Simon Jacob da bir kitap yazdı. Ayrıca Antakya, Altınözü ve Samandağ’ı da ziyaret ederek kitabında bizim toplumumuz hakkında da bilgilere yer verdi. Oryantal Hıristiyanlar hakkında mevcut olan sorularını cevaplamak için birçok Alman siyasetçiye de danışmanlık yaptık. Tabii ki, çok güzel işler yapabiliyoruz, fakat bu bizim için yeterli olmuyor ve daha büyük hedeflere ulaşmak istiyoruz. Misal, ZOCD altında Almanya’da çalışabilecek ve bizim Oryantal Hıristiyanların çıkarlarları için uğraşacak birçok dernek ve cemaatin de bize katılmasını bekliyoruz ve hedefliyoruz.
Nehna’nın oluşum sürecinde çok önemli katkıların var. O zaman ismi belli değildi ama ben ve bugün ekipte olan birkaç kişiye böyle bir platform kurma fikriyle gelmiştin. Biz bunları konuştuk aramızda ama okuyucularımız için soruyorum. Senin aklına böyle bir platfom kurma fikri nasıl geldi?
Üç sene kadar önce aklıma bir platform ya da e-gazete kurma fikri geldi. ZeROChA’nın üstlenmeye çalıştığı kültürümüzü koruma amacı ile ZOCD’un Hıristiyanların sesi olma hedefini birleştirme fikrim vardı. Birinci hedefim, bize ait olan bu fevkalade kültürü tanıtmaktı. Eski çağlara gidersek, medeniyet Batı dünyasından çok daha önce Anadolu ve Ortadoğu’da mevcuttu. Biz de bu güzel kültürün bir parçasıyız. Dolayısıyla bunu tanıtmak, insanlarımızın bu anlamda medyada sesini duyurmak istiyordum. Ancak doğru bir ekip gerekiyordu bu proje için. Seni ve Mişel Uyar’ı eski çalışmalarımızdan tanıyordum. Ketrin Köprü’yü ismen tanıyordum. Emre Can Dağlıoğlu ve Can Terbiyeli’yi de sizler önerdiniz. Sizlere güvendim ve güvenerek iyi bir karar verdiğimi bugün görebiliyorum. Kısa süre içerisinde beklediğimden daha fazla çalışma yaptık. Platform hazırlıkları ve özellikle web sitesinin son haline gelmesi uzun sürdü. Bu noktada web sitemizi yapan Gülçin Turna’ya da teşekkürlerimizi sunmak isterim. Ancak daha sonra hızlıca yayın yapmaya başladık. Bu sitenin kurulmasında senin de çok büyük payın olduğunu okuyucularımıza söylemek istiyorum. Sitenin kuruluşunda gece gündüz demeden çalışan bilhassa sen oldun. Sana bunun için kendim ve diğer arkadaşlarımız adına teşekkür ederim, Anna Maria. Öte yandan kurucu ekipte yer alan diğer arkadaşlarımıza ve bize yazar olarak katkı sunan ve ileride sunacak tüm yazarlarımıza teşekkür ediyorum. Bu platformu kuran ekip Antakyalı Ortodokslardan oluşmasına rağmen, övünerek söylüyorum ki, aramızda başka dinden insanların mevcut olması ve bizi desteklemesi, bu projenin aslında şimdiden başarıya ulaştığının kanıtıdır. İşte Antakya kültürü budur!
Nehna için şimdiden çok değerli röportajlar gerçekleştirdin. Nehna’da ilerleyen zamanda ne gibi yazılar kaleme almak istiyorsun? Başka röportajlar olacak mı?
Almanya’da bulunan büyük bir topluluğumuz var. Kilise cemaat başkanlarımızla röportajlarımız olacak. Bununla beraber bizim toplumdan, Avrupa ve diğer ülkelerde yaşayan, kültür, sanat, edebiyat ve tarih konularında çalışmalarıyla tanınan insanlarımızla sohbet edeceğim. Bu röportaj serisine, geçtiğimiz haftalarda Nehna’da yayınladığımız röportajla, Almanya’nın ikinci devlet kanalında sunucu olan Mitri Şirin’le başladım. Başka isimlerle devam edeceğiz.