Her bayram özeldir, ama bazılarını sanki daha özel, daha ayrı bir yere koyuyor, ayrı bir bağlılık ve mutlulukla kutluyoruz. Roş HaŞanah, yani Yahudi yeni yılı, da bence bu bayramlardan biri.
Pesah bayramı için yazdığım yazıda da tanımlardan başlamıştım. Bir bayram klasiği olsun, bu sefer konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşacağım. TDK’nin “bayram”ı açıklamak için seçtiği tanımlardan biri “Özel olarak kutlanan gün”, diğeri ise “Sevinç, neşe.” Pesah bayramımızdan sonra ilk defa yeniden Roş HaŞanah’da yeniden Nehna için yazıyorum. Bayram seyran vesilesiyle ailecek bir araya geliyor, sevdiklerimizle aynı günün anlam ve önemi bilincinde en şık ve en yeni kıyafetlerimizi giyiyoruz. Tüm hazırlıklar bugün için. Oldum olası meraklı biri oldum, soru sormak, cevabını ne kadar çok “merak” etsem de cevaptan önemli oldu. Soruları daha çok Pesah’ta soruyorduk ama bu sefer Roş HaŞanah’da da şöyle bir soru sorayım: Bugünü diğer günlerden özel kılan neydi?
Yahudi sözlü geleneklerinin toplandığı ve yazıya döküldüğü Mişna’da bahsedildiği gibi aslında antik zamanda Yahudilikte dört yeni yıl bulunuyor ve her biri farklı bir amaca hizmet ediyor. Roş HaŞanah da İbrani takvimindeki Tişri ayının ilk gününde, günümüzde ona tekabül eden tarihte, kutlanıyor. İlginçtir ki aslında Tişri, takvimin ilk ayı değil. Tevrat’ta bu ilk olarak Nisan 1 olarak tespit edilir. Tanrı’nın Moşe ve Aaron’a Mısır topraklarında dediği gibi: “Bu ay ayların başlangıcı olacak.” (Shemot/Exodus 12: 1-2). Aylık ve yıllık döngü de o zaman başlamıştır denir. Burada bahsedilen dönem İsrailoğullarının Mısır’dan özgürlüklerine kavuştukları zamandır. Öte yandan Tişri 1 insanlığın yaratılışıdır. (Tanrı’nın 25 Elul’da dünyayı yaratmasından 6 gün sonra!)
Yahudi düşünce geleneği, benim Roş HaŞanah ve ilk insanın yaratılışı hakkında anlatmayı çok sevdiğim bir fikirden bahsediyor. Buna göre, ilk insan yani Adam (אָדָם), İbranice’de aynı zamanda Adama (אֲדָמָה) yani dünya ve toprakla da bağlantılıdır. Tanrı Adam’ı dünyadaki topraktan yaratmış, toprakla olan bu bağlantı adının da temelidir. Bu fikri biraz daha geliştirirsek, toprak ve dünya aslında potansiyel, üretim ve yeni bir hayatı temsil eder. Yaratılışımızı anlamlaştıran benliğimiz ve potansiyelimizi karşılamak adına yaptıklarımız da insan olmak aslında. Yeni yıla girerken olabildiğimizin en iyisi olmayı isteriz. Ürünümüzü toprakta beslediğimiz ve geliştirdiğimiz kadar ondan hayat ve verim alırız. Aynı şekilde insanın dünyayla bağlantısı onun en büyük potansiyeline işaret etmektedir. Özellikle günümüzde dünyada şahit olduğumuz onca kötülüğün, felaketin, çatışmanın olduğu bu zamanda dünyaya ve insanlığımıza en iyi bakmamız gereken zamanlardan biri olduğunun bilincindeyizdir. Ancak bu kadar kötülüğe, felakete, çatışmaya rağmen iyi bir hareket, iyi bir tohum ektiğimizde etrafımızı kuşatan güzellikleri de göz ardı etmememiz gerekir. Bir yaklaşıma göre, Tanrı insanı yaratırken meleklerine danıştı, tabii ki karşıt fikirler çıktı. Yaratılmamasını savunan meleğin düşüncesi aslında insanın bir o kadar da kötülüklerin mimarı ve bu dünyaya fazlasıyla zarar verebilecek kapasitede olduğunu düşünmesiydi. Bir diğer düşünce de aslında insanın o saf fiziksel yanın bize aşıladığı vahşi ve yıkıcı taraftan sıyrılıp potansiyelini geliştirme olanağına sahip olduğuydu. Adam’daki “dam”ın da kan anlamına gelmesi, fiziksel tarafımız için bir başka semboldür. Fiziksel yaşamı sürdürmek için kana ihtiyacımız vardır, ancak bu insanın aşağı yönlerini yansıtmaktadır.
Dini Yahudi kaynaklarından edebiyata geçiş yapacak olursak, Marc Levy’nin “Sonsuzluk için Yedi Gün” (Seven Days for an Eternity) kitabı da biraz bundan bahsediyor. Tanrı ve Şeytan’ın arasındaki süregelen çekişme ve elçilerini yeryüzüne yollayan iki taraftan hangisinin dünyaya ve insanlığa hükmedeceği gibi hâlâ cevabını bulamadığımız sorular işleniyor. Ama buradaki ana fikirlerden biri de insanın özgür seçim hakkına sahip olması ve dünyada bırakmak istediği etki için potansiyelinde kontrolü olmasıdır. Yani dürtülerimizin egemenliğine tabi olmak yerine kontrol altında olmakla, Tanrı’nın suretinde yaratılmış biz de yaratana daha çok benzeriz.
Yahudi Yeni Yılı bu sene 25 Eylül akşamı başlıyor ve 27’si akşamı bitiyor. Yeni yılı takiben Yom Kipur (10 Tişri), yani “Kefaret Günü” geliyor. 4 Ekim gece başlayan Kipur ile yeni yıl arasında neredeyse 10 gün kadar bir zaman var. Yeni yılı takiben geçirdiğimiz bu 10 gün aslında geçtiğimiz yıl içerişinde yaptığımız hâl ve hareketleri sorgulamamız ve gözlemlememiz, sonraki sene için af dilememiz ve “Nasıl daha iyi olabilirim?” diye düşünmeye ayırdığımız bir zaman.
Her Şabat geleneksel olarak yediğimiz challah ekmeği biraz daha ince ve uzun örgülü şekildedir. Roş HaŞanah’da ise yuvarlaktır; hayatın döngüsünü temsil eder. Ekmek bu bayramda tatlı ve bal gibi bir yılın umuduyla bala batırılır. Aynısı elma için de geçerlidir, normalde tatlı olan bu meyveyi bala batırıyoruz, daha da tatlı olması dileğiyle… Tabii ki lezzetli yemeksiz de bayram seyran olmuyor. Bugüne özel olarak Antakya Yahudilerinin yaptığı bir tarifi sizlerle paylaşıyorum.
Kibbe bıl Fırın (Tepside İçli Köfte)
Malzemeler • İnce bulgur⎮ 2 su bardağıİrmik⎮1 su bardağı • Yumurta⎮1 adet • Un⎮2 çorba kaşığı • Biber salçası⎮1 çorba kaşığı İçi için • Dana Kıyma (Orta Yağlı)⎮300gr • Soğan (orta boy)⎮2 adet • Karabiber, tuz Tarif 1. Bulguru yıkayın ve süzün. 2. İçine irmik koyarak yarım saat bekletin. 3. Üzerine yumurta, biber salçası biraz kimyon koyup iyice yoğurun. 4. Bulgurun şişmesini beklerken kıymalı harç için tavada kıymayı pişirin, iyice suyunu salıp çektikten sonra içine küp küp doğranmış soğan ekleyin. 5. Soğan da iyice piştikten sonra altını kapatın; karabiber, yenibahar ve bol ceviz ekleyerek soğumaya bırakın. 6. Yoğrulmuş bulgurun yarısı yağlanmış tepsiye incecik açın, üstüne kıymalı harç her tarafı eşit olacak şekilde yayın. Kalan yarım köfte kıymanın üstüne açın ve şekil verin. 7. Baklava deseni verilerek kesin. Üstüne sıvı yağ koyarak fırında nar gibi kızarana kadar pişirin. Şimdiden afiyet olsun ve Şana tova umetuka!
Kaynaklar: