Bir topluluğu diğer topluluklardan ayıran ve diğer topluluklarla birleştiren en önemli unsurlardan biri kültürüdür. Kültür topluluğun doğum, ölüm, evlilik gibi önemli olaylarda gösterdiği tepkilerdir. Fakat değişim her şeyde olduğu gibi kültürde de kendini gösterir. Bu değişim kimi zaman hızlı kimi zaman ise daha yavaş olur. Düğünlerimiz de bu değişimden nasibini alan kültürümüzün önemli bir parçası.
Samandağ’da düğün geleneği
Geçmişte düğünlerimiz üç gün yapılırmış. Genelde cumartesi günleri çeyiz, pazar günleri kilise nikahı (ekelil), pazartesi günleri ise düğün eğlencesi (ızbeha) olurmuş. Çeyizde gelinin evinden hazırlanan çeyiz alınır, davul zurna eşliğinde oturacakları eve götürülürmüş. Çeyiz evde açılır, yerleştirilir ve gelen misafirlere de sofralar hazırlanırmış. İkinci gün (nikah günü) damadın ailesinin evinde erkek tarafının misafirleri toplanır, davul zurna eşliğinde gelinin evine yürüyerek gidilirmiş. Kafile yol boyunca ellerindeki içki şişelerini davulun ritmine uygun şekilde dans ettirerek yürürmüş. Kafilenin en önünde gençlerden biri tabak-bardak-çatal-bıçaktan yapılmış ve süsleniş bereket ve beraberlik sembolünü taşırmış. Kafile gelin evine varınca kız tarafı misafirlere ikramlarda bulunur, eğlence burada da devam edermiş. Kafilenin kiliseye gitme vakti geldiğinde “Yememi” şarkısı çalınır, bu sırada kız tarafı gelinle vedalaşmaya başlarmış. Sanırım bir düğünde yaşanacak en duygulu an burasıdır. Sonra erkek ve kız tarafı beraberce eğlenerek kiliseye gider ve kilise önünde de eğlence bir süre davul-zurna eşliğinde devam edermiş. Bu gelenek uzun yürüme kısımları hariç halen devam etmekte. Ancak artık çeyiz merasimleri eskisi kadar coşkulu yapılmıyor.
Kilise nikahından (ekelil) sonra davetliler evlerine gider sadece kız ve erkek taraflarının yakın akrabaları beraber yemek yermiş. Düğün kısmı ise nikahtan bir gün sonra yapılırmış. Buna da Arapça da ızbeha denir. Öğleden sonra genelde damat ailesinin evinde toplanılır, geç saatlere kadar yine davul-zurna eşliğinde devam edermiş. Fakat artık ızbeha ikinci güne bırakılmıyor. Nikahtan sonra eğlenceye düğünle devam ediliyor.
Düğün müzikleri
Bu düğün merasimlerinin olmazsa olmazı yöresel davul ve zurna. Geçmişte bu eğlencelerin hepsi sadece davul ve zurnayla yapılırdı. Teknolojiyle beraber müzik gruplarının oluşması ve hoparlör-amfi sisteminin yaygınlaşmasıyla düğünlerde müzik yavaş yavaş gelenekselden moderne doğru değişmeye başladı. Her ne kadar düğün müzikleri modernleşse de özellikle Samandağ’da yöresel davul-zurnanın yeri hala başkadır. Nitekim düğünde modern müzik grubu -çoğunlukla Arapça ezgiler çalar, söyler- olsa bile davul-zurna seremonisi hala çok önemlidir.
Düğünlerde davul-zurna ekibi müziğe ağır havalarla başlar. Kadınlar ve erkekler ellerinde mendilleriyle sahneye çıkar. Bu an düğünlerde herkes tarafından beklenen en duygulu bölümdür belki de. Yöreye özgü Arapça ağır havalar çalınır ve sahnedekiler müziğin ritmiyle mendillerini adeta bir pervane gibi döndürürler. Hiç yerinden kalkmayanlar ağır adımlarla sahneye çıkar, kendini müziğin efkarlı havasına bırakır. Sonra müzik hareketlenmeye başlar. Ağır havalardan hafif oyun havalarına geçilir. Son olarak ise insanlar hızlı ezgilerle halay çekmekten iyice yorulunca davul-zurnaya ara verilir. Bu anların duygu yoğunluğunu satırlara aktarmak çok zor, zira o anları yaşamadan anlamak imkansız.
Samandağ bölgesi davul-zurna ekibi genelde dört kişiden oluşur: iki davulcu ve iki zurnacı. Burada kullanılan davullar günümüzde kullanılan davullardan biraz daha büyük ve deridendir. Deri olması, hem sesi daha tok vermesini hem de daha uzun ömürlü olmasını sağlar. Zurnalar ise iki çeşittir. Biri sürekli aynı notayı verirken (karar sesi), diğeri de ezgiyi çalar. Karar sesi veren zurnaya nehlı denir. Arapçada arı anlamına gelen nehlı, sürekli arı vızıldaması gibi ses verdiği için böyle bir isim konmuş.
Yöresel Müzisyenler
Samandağ’da benim bilgisine ulaşabildiğim en eski Hıristiyan müzisyenler, Davulcu Abdo Attalla ve Zurnacı Panos. Bu ikili muhtemelen 1900’lerin başından itibaren ölene kadar Samandağ’da düğün, bayram, vaftiz ve eğlencelerde müzik yapmışlar. Özellikle Panos’un zurnadaki yeteneği ve Abdo Attalla’nın davuldaki ritim tutuşu ve kuvveti hala yaşlılar tarafından anlatılır. Hatta anlatılana göre, Abdo Attalla’nın davulu normal davul boyutlarından epey büyükmüş. Davula vurduğunda ses karşı tepelerden yankı yaparmış.
Abdo Attalla, Panos’tan daha erken hayatını kaybetmiş. Sonra Panos, zurnacılığa Tak Tak lakaplı davulcu Mihail Kocadağ ve amcasının oğlu zurnacı Haccı Kebrit lakaplı İlyas Kocadağ’la devam etmiş. Panos da hayatını kaybedince davulcu Tak Tak (Mihail Kocadağ) ve zurnacı Haccı Kebrit (İlyas Kocadağ), Zeytuniye’deki diğer müzisyenler Abdalla Huri (Abdullah Hurioğlu) ve Kula Haccı’yla (Nikola Kırılmaz) beraber müzik yapmaya devam ederler. Bu saydığımız kişilerle beraber 1980’lerden beri zurna çalan Il Vındı’yı (Süleyman Suadiye) da unutmamak gerekir. Kendisi Rum Ortodoks olmayan ama Zeytuniye müzisyenleriyle uzun yıllar çalan tek kişi.
Bu isimler, sadece Samandağ’da değil Samandağlıların yoğun yaşadığı İskenderun ve Mersin’de de Rum Ortodoksların eğlencelerinde yer alırlar. Onların yaptığı sadece müzik değildi. Aynı zamanda bir geleneğin devam etmesinde de büyük rol oynadılar. Belki onlar buna devam etmeselerdi, bugün birçok ezgi yok olup gidecekti. Ayrıca onlar eğlencelerde neşeleriyle o düğünün, vaftizin, eğlencenin birer parçası oldular. Buraya kadar saydığımız isimlerin ne yazık ki artık hiçbiri hayatta değil. Bu isimler Samandağ’da Rum Ortodokslarının her eğlencesinin en önemli unsurları olmuşlardı. Samandağ’da onlar olmadan bir evden kız alma merasimi veya düğün düşünülemezdi.
Fakat bugün hala bu güzel gelenek devam ediyor. Kula Haccı ve Abdalla Huri’nin çocukları ve torunları bu güzel geleneği devam ettiriyorlar. Baba ve dedelerinden öğrendikleri sanatı hala Samandağ eğlencelerinde toplumumuza sunuyorlar. Kula Haccı’nın çocukları Dimyan, Mitri ve Can Kırılmaz ile Abdalla Huri’nin çocukları Nuri ve Yusuf Hurioğlu, babalarından ve daha eskilerden öğrendikleri ezgilerle insanları eğlendiriyorlar. Mişel Hurioğlu ve İlyas Kırılmaz da toplumumuzun yöresel davul-zurnaya gönül vermiş genç üyeleri.
Geçen yıllara ve müzik endüstrisine rağmen, yöresel davul-zurna kendini Samandağ’da hala var ediyor. Hala düğünlerimizde herkesin beklediği bölüm yöresel sanatçılarımızın sahneye çıkması. Belki de herkes kendinden bir parçayı ya da anıyı o davul ve zurnanın melodisinde buluyordur, kim bilir! Bu güzel geleneğin uzun yıllar devam etmesi dileğiyle…
Öne çıkan görsel: Corc Bal arşivinden