top of page
Ferit Yuhanna Tekbaş

Can Arap: ‘Kilisemiz Mersin halkıyla birlikte Hataylı kardeşleriyle dayanışmaya koştu’

Güncelleme tarihi: 28 Ağu 2023

Mersin Rum Ortodoks Kilisesi, 6 Şubat’ta başlayan depremlerde Antakya ve çevresinden gelen depremzedelere ilk günden itibaren ev sahipliği yaptı; önce kilisenin misafirhanesi daha sonra da kilisenin içi yatakhaneye dönüştürüldü. Bunun yanı sıra bölgeye gidecek birçok yardım Mersin’deki kiliseden organize edildi. Mersin Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Can Arap’la depremin Mersin’de nasıl hissedildiğini, kilisenin yaptığı yardım faaliyetlerini konuştuk.

Röportaj: Ferit Yuhanna Tekbaş

Can Bey öncelikle hepimizin başı sağolsun. Kilise olarak deprem sonrasında yaptıklarınızı sormadan önce depremi sizin nasıl yaşadığınızı sormak istiyorum. Mersin’de de şiddetli hissedildi mi?

Evet, deprem yaşanmadan anlaşılmaz! Eski işim nedeniyle çok seyahat ederdim. Malatya ve Elazığ’da otellerde kalırken birçok depreme şahit oldum. Oteldeki odamdan aşağıya defalarca kaçtığımı hatırlarım. Bu yaşadığımız ise Mersin’de bile farklı ve sarsıcı biçimde hissedildi. Önce yatak sallandı sonra bina sallanmaya başladı, sonra yürüme şansı olmadığı için eşim küçük kızımın üzerine yattı ben de büyük kızımın üzerine kapanıp kapı eşiğine yattık. Buraya kadarmış diyor insan maalesef… Yaşadıklarımı, 10 İlde 7,7 ve 7.6 şiddetinde hisseden ve iki kez yataklarında ya da bulundukları yerde yaşayan insanların öyküsü nedir, bilmek, anlamak zor. Görmeden, yaşamadan anlamak çok zor. Şahsen Mersin Rum Ortodoks Kilisesi’nde deprem bölgesinden Mersin’e gelen depremzedelerle birlikte çok ağladım. Onların yaşadıklarını anlamaya çalıştım ama yaşadıklarını anlatmaya başladıklarında beraber ağlayarak rahatlamalarını sağladım belki… Küçük bir nebze de olsa… Biz, yani Mersin Rum Ortodoks Kilisesinin her gönüllüsü, her ferdi depremzedelere yardım için ruhunu adadı bu süreçte.

Depremde yıkıntı/çöküntü olmayan Mersin’de bile ciddi bir panik havası oluştu. Herkes ailesini alıp arabalara ya da açık alanlara akın etti. Normalde 3-4 dakikada gittiğim annemin evine 45-50 dk’da zor gidebildim. Onu alıp evime çocuklarıma dönmeye çalıştım ama trafik izin vermeyince annemle kilisemize geldim. Baktım ki insanlar açık alan diye kiliseye geliyor o zaman etrafımdakileri/cemaati kiliseye davet ettim. Böylelikle sabahın erken saatlerinde çoğumuz Mersin Rum Ortodoks Kilisesi’nde bir araya geldi.

Kilise bahçesi depremin ilk anlarında bir toplanma merkezi haline geldi. Bu nasıl oldu?

6 Şubat ve 7 Şubat akşamları kilisemizde minimum 150-200 kişiydik. Bu ortamda arkadaşlarımız, komşularımız çevre binalarda yaşayan insanlar kısacası Hristiyan, Müslüman herkes bir aradaydık. Bütün ahaliye çorba ikramında bulunuldu. Kilisemizin salonu zemin katta bulunduğu ve artçı deprem olma ihtimaline karşı tahliyesinin kolay olacağı düşünüldüğü için herkes salonumuzda vakit geçirmeyi tercih etti. Depremin şiddetinden ötürü insanlarda büyük bir korku ve panik hissi vardı ve psikolojik olarak olayın şokunu atlatmamız günler sürdü…

Depremden bir gün önce Antakya, İskenderun ve Mersin Ortodoks Kiliselerinin Vakıf Başkanları ve Peder’leri Beyrut’a, Antakya ve Tüm Doğu Kiliseleri Patriği Kadasetli Patrik X. Yuhanna Yazıcı Hazretlerini ziyarete gitmişlerdi. Dönüş uçakları ise deprem günü, depremden üç saat önceydi… Olay gerçekleştikten sonra depremden en çok etkilenen ve büyük yıkım olan Antakya ve İskenderun’daki vakıf başkanlarına ulaşmaya çalışırken ciddi iletişim sorunları yaşandı. Bu durum Mersin cemaatinde büyük bir tedirginlik yarattı. Hatay’dan kardeşlerimizden bilgi alamıyorduk. Basın diğer illerden bahsediyordu, örneğin iki gün boyunca Adana’da yıkılan 20 bina çokça konuşulurken Hatay’dan neredeyse hiç bahsedilmiyordu. Bu tespit Adana’da yaşanan kayıplarımızın acısını hafifletmek için değil. Her kayıp büyük, telafisi mümkün değil…

Mersin Rum Ortodoks Kilisesi olarak ne gibi yardımlar yaptınız? Bu yardımlardan sadece Hristiyanlar mı yararlandı?

Ulaşabildiğimiz bölgelerden ve haberlerden duyduğumuz bilgiler doğrultusunda, büyük tahribat yaşayan bölgelerin imdat çığlıklarına karşılık vermemiz, destek olmamız gerektiğini düşünüp cemaatin Kadınlar Kolu ve Gençlik Komitesi dahil olmak üzere harekete geçtik. Bir anda Mersin Rum Ortodoks Kilisesi cemaati genç, çocuk, yetişkin, yaşlı demeden bir ordu gibi harekete geçti ve Hatay’a kardeşlerine koştu.

Doğrusu biz Vakıf olarak daha çağrı yapmadan kilisemiz mensuplarından kendi yarınları yokmuşçasına erzak ve maddi–manevi yardım aktı. Ayrıca komşularımız, Mersin halkı, “bunlar bizden değil” demeden birlikte yaşamanın en güzel örnekleri olan kadim ve güzel Antakya için, İskenderun, Samandağ, Altınözü, Tokaçlı, Vakıflı köyü için dayanışmaya koştu. Güzelim Mersin dayanışmanın en güzel örneğini vererek belediyesi, sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumları ile yanımızda durdu. Gün bu gündür. Dayanışma zamanı idi ve biz de Mersin’de bunu elbirliğiyle başardık.

Kimi talan/yağma olaylarına ilişkin duyumlara rağmen risk alıp şahsi arabalarımızla 3-4 saatte sürmesi gereken yolu 15-16 saatte gittik. Cemaatimizden gelen bağışları arabalarımıza doldurarak, yardım birimlerine ulaştırdık. Önceliğimiz su-ekmek gibi temel gıdalardı. İlk 2-3 günümüz bu şekilde geçti. Daha sonra OHAL ilan edilince, devlet izni olmadan bölgeye araç geçiremeyeceğimiz için, araç çıkışlarının onayını Yönetim Kurulu Başkanı olarak ben ve Yönetim Kurulu Başkan vekili İsa Şengül’le birlikte valilikten izin almak için başvurduk. Valilik yetkililerimiz çok samimi ve bizi el üstünde tutacak şekilde karşılayıp yardım için gerekli izinleri verdi.

Süreç hem kendi şahsi arabalarımız, hem kiraladığımız kamyonet ve minibüslerle devam etti. Ufak kamyonetleri ve minibüsleri tercih etmemizin sebebiyse, yolda giden yardım tırlarının arasından daha kolay ve seri geçiyor olmalarıydı. Tırlar yolları kapatıyordu, uzun tır kuyrukları vardı.

Bu arada bağışlar ikinci el temiz giysiler, her türlü gıda ve temizlik maddesi olarak devam ediyordu ancak yetmiyordu. Bir anda yurtdışından dostlarımızdan, sivil toplum kuruluşlarından yardımlar gelmeye başladı. O süreçte Mersin halkından, cemaatten ve yurtdışından gelen bağışlar yardım bölgelerine bağış yapma şeklimizi de değiştirdi. Banka resmi hesaplarımıza gelen yurtiçi ve yurtdışı yardımlar, sınırlı olan yardım gücümüzü göreceli olarak önemli bir noktaya taşıdı. Maddi güce sınırlı da olsa kavuşunca yardım çeşidimiz arttı: Özellikle 3. günden sonra sadece ekmek ve su değil, kuru gıda ve konserve gıdalar göndermeye başladık. Mazot, benzin, ilaç, sağlık malzemesi, piknik tüpleri, ısıtıcılar ve hatta morglarında kullanmaları için seyyar jenaratörler göndermeye başladık. 20 adet çadır gönderdik.

Gönderim, Hatay’daki Ortodoks ve Katolik Kiliselerimizin olduğu bölgelere sağlanıyordu. Bölgedeki tüm kiliselerimiz yıkılmış, sadece müze olan ilk Kilisemiz Saint Pierre herhangi bir hasara uğramamıştı. Gönderimlerin yapıldığı esnada, imdat çığlıklarının rengi değişmeye başlamıştı. Orada yaşayan insanlar panik halinde bulundukları bölgeden kurtarılmaları konusunda yardım istiyorlardı. Patrikhaneye bağlı Peder Pavlus deprem’in ikinci günü itibari ile patrikhane tarafından bölgede görevlendirildi. Ailesi enkaz altında olmasına rağmen bir yandan göçük altındakileri çıkarmaya çabalarken diğer yandan oluşan vefatlar nedeniyle cenazelerimize Hristiyan ritüellerine göre son görevlerimizi yerine getirmemizi sağlayan dualarını onlardan esirgemedi. Bu arada Mersin’den ona powerbanklar göndermiştik, iletişim maalesef yoktu. Bu sayede onunla yardımı koordine etmeye başladık.

Valilik onayıyla gönderilen araçlar erzak götürürken artık bizi kurtarın çığlıkları nedeniyle dönüşlerinde oradaki insanları bölgemize transfer etmeye başladık. Antakya ve Samandağ çoğunluk olmak üzere Hatay’da her yere yardım götürdük ve Antakya ile Samandağ’dan sonra İskender’un Altınözü, Sarılar ve Tokaçlı’dan insanlarımızı Mersin’e kardeşlerinin yanına transfere başladık. Önceleri buna kurtarma operasyonu diyorduk. Evet gerçek buydu ama daha sonra bu cümleyi transfer etmek diye düzelttik.  Öncelikle kilisemizin toplantı salonunu yatakhaneye çevirdik. Ancak bir süre sonra alan yetersiz kaldı. Üs haline gelmiştik. İnsanları tedavi için hastaneye gönderiyor, banyo için spa’ya gönderiyorduk. Kendilerine yeni aldığımız kıyafet, iç çamaşırı, eşofman ve banyo seti gibi kişisel ihtiyaçlarını temin ediyorduk. Bunların yanı sıra, yardımsever arkadaşlarımız ve cemaatimizden gelen ikinci el kıyafetleri ayıklayarak, temiz ve güzel olanları cinsiyet ve beden ayrımlarına göre tasnif ediyorduk. İhtiyaçları olan malzemeleri aralarından kolayca seçerek alımlarına sunduk. Süreç belli ki her bir kişi için iki-üç gün sürecekti. Vakıf Yönetim Kurulunun teklifi ve pederimizin onayıyla ibadethaneyi de ilave yatak yorgan battaniye temin ederek yatakhaneye çevirdik. Toplamda 50-100 kişi beklerken kurduğumuz kayıt masasından 750-800 kişi gibi bir rakam kayıt yaptırdı. Böylelikle kilisemizin hem yatakhane hem de stok alanı görevi gördü.

Kilisemizi kapatıp yatakhaneye çevirmiş olmamız haber niteliği taşıdığı için Türkiye ve dünya basında ‘’Mersin Rum Ortodoks Kilisesi kapılarını depremzedelere açtı’’ şeklinde yer almaya başladık.  Sadece deprem mağduru Hristiyan kardeşlerimize değil, aynı vatan toprağını paylaştığımız insanlarımıza da (Hz. Ali’nin büyük sözü ile ‘’İslam’da isen Din Kardeşim, değilsen Allah nezdinde kardeşimsin’’e de) yardım amacı taşıyorduk. Ayrım gözetmeksizin Hristiyan, Müslüman, Katolik, Alevi farklı dine ve mezhebe mensup insanlarımız aynı yerde uyuyup, beraberce yemekler yediler. Onların kişisel haklarını zedelememek için fotoğraflamadık. İsimleri kalbimiz ve hafızamızda kalacak.

Basında çıkan haberlere paralel olarak telefonla çok sayıda yardım isteği almaya devam ettik. Hatta Vakıf başkanımızın kişisel telefonu “yardımı organize eden kişi. Arayın çözüm bulun” biçiminde sosyal medyada ülke çapında yayınlanınca onun telefonlarına Yönetim Kurulu’nun diğer üyeleri bakmaya başladı, gücümüzün sınırlı olduğunu anlatmak çok zor oldu.

Bu süreçte desteğe gelen kurumlar ve insanlar oldu mu?

Kilisemiz olarak, Mersin Sistem Tıp Hastanesinden onay ve destek alarak, depremzedelerimizin ücretsiz sağlık kontrolünden geçmelerini sağladık. Aynı zamanda kilisemizin karşısında bulunan spa merkezi kilisemizde konaklayan depremzedelere ücretsiz imkan sunarak, banyo yapmalarını sağladı. Müteşekkiriz. Bu arada, sponsorlar bularak kilisemizde konaklayan bir kısım insanı otellere, birçoğunu okullara yerleştirdik. Birçok kahraman var: hangi birini yazalım: Gençlik kolları, Kadınlar kolları, kilisenin yanındaki küçük market sahibi, yan binalardaki komşularımız… N.F. Bey, Almanya’dan uçağa atlayıp gelen Vedi Okur  Bey, Yine Almanya’dan gelen Razık Kocamahlul Bey… Almanya’dan arayan Mihail Kocamahlul  Bey, Almanya’dan arayan Jason Öztoprak Bey, Almanya’dan arayan ve Vakıf Başkanı olarak beni 40 kişi ile ekranda buluşturup yardım organize etmeye çalışan Fuat Demir Bey, vakıf ve sosyal sorumluluk projelerine gönül vermiş  değerli insan Laki Vingas  Bey, İsveç’ten A DEMAND FOR ACTION (ADFA) ve daha sıralayamayacağım ismi bizde saklı  bir çok kahraman ve yardımsever insan var. Bunlar insanlık tarihinde yerini aldılar. Aynı zamanda ilk andan itibaren bizlere hemen desteğe gelen Episkopos Seyidna Costa ve Episkopos Seyidna Arsaniyos Hazretlerini ve beraberindeki Valid Dağer ,Ghassan Karam’ı  özel olarak anmak isteriz. Tabiî ki en büyük desteğimiz Antakya ve Tüm Doğu Kiliseleri Patriği Kadasetli Patrik  X.Yuhanna Yazıcı Hazretleri. Desteği ve bereketi üzerimizde oldu.

Şu anda Mersin Ortodoks Kilisesi’nin yardımları kaç depremzedeye ulaşıyor? Sizce bu ihtiyaç ne kadar süre devam edecek?

Bizde kaydı olan kişi sayısı şimdilik 750’i ama biz bu sayının 1000’e ulaşacağını tahmin ediyoruz. Halen ulaşamadığımız ilçelerde mağdur olduğunu duyduğumuz insanlar var. Süreç daha bitmedi. Henüz krizin ilk aşamasındayız. Muhtemelen önümüzde birkaç yıl var. İsa Mesih yolumuzu aydınlatsın, cemaatimiz, toplumumuz ve devletimiz güçlü olsun, idarecilerimiz sürece hakim olsun. Zamanla bu sorun hafifleyecektir. Bu an gelinceye kadar depremzedelerden desteğinizi esirgemeyin.


Bu platformun kendine ait resmi bir görüşü yoktur. Bu oluşum içerisinde yer alan tüm yazılar yazarların şahsi görüşüdür.  Okuduğunuz bu yazının yayın hakları nehna.org’a aittir, ilkelerimiz gereğince sitemizdeki yazıların paylaşılmasında bir sakınca görmüyoruz. Ancak paylaşım yapılırken evrensel basın ilkelerine riayet edilmesi, yazının ilk olarak nehna.org sitesinde yayınlandığına ilişkin ibare bulunması ve yazarın isminin anılması hususlarına dikkat edilmesini önemsiyoruz.

bottom of page