"Bunlar, kendi soylarına, dillere, ülkelerine ve uluslarına göre Nuh’un oğullarının soylarıdır.
Tufandan sonra yeryüzündeki bütün uluslar onlardan türedi."
Genesis 10:32
Meri Hüseyinoğlu Antakyalı bir emekli öğretmen. Meri Hüseyinoğlu’yla yolumuz İstanbul’da kesişti. Kendisinden çok şey öğreneceğimi onu ilk gördüğümde anlamıştım. Antakya’daki geçmiş Noelleri ve gelecekteki Noellerden beklentilerini benimle paylaştığı için kendisine çok teşekkür ediyorum.
Röportaj: Elifsena Biroğlu
Kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1964 Antakya doğumluyum. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Antakya'da okudum. Ankara Fen Fakültesi Matematik Bölüm mezunuyum. Öğretmenlik yapıyordum artık emekli bir öğretmenim. Evliyim, iki tane de kızım var. Depreme Antakya'da yakalandım. Şu anda Arsuz'da yaşıyoruz, Antakya'da yaşanacak bir yerimiz olmadığı için… Arsuz'da yaşamaya çalışıyoruz; Antakya'yı orda yaşatmaya çalışıyoruz.
Çocukluk ve gençlik yıllarınızda da Antakya’daymışsınız. Antakya'daki Noeller nasıldı, anılarınızdan bahsetmek ister misiniz?
Gerçekten söyleyebilirim ki bizler birbirine bağlı insanlarız Antakya'da. Bizim Noelimiz herkesin Noelidir, komşunun Kurban Bayramı hepimizin Kurban Bayramı’dır. Mesela biz hep 6 Aralık’ta ağaç süsleriz evlerimizde. Ama yalnız biz süslemeyiz… Mesela Alevi komşularımız da süslerdi. Yoldan geçerken balkonda süslü bir ağacı görünce
illa “Burası Hıristiyan evidir.” denmezdi. Herkes koyar ağacını bir yerlere.. 24 Aralık’ta herkesle beraber kutlarız. 6 Aralık’tan sonra kilisemizde hep ağacımız olur. Sonra o telaş yavaş yavaş düşer bize. Bahçelerimizi ışıklarla süsleriz. Mutlaka kokteyllerimiz olurdu. Noelden bir önceki ya da bir sonraki Pazar veya Cumartesi günlerinde buluşuruz. Çocuklara hediyeler dağıtan Noel Babalarımız olurdu, kilise bahçesinde dolaşırlardı. Sonra büyük aile sofralarında buluşurduk. Aile büyüğünün evine giderdik hep beraber… Yemekler yerdik…
6 Şubat’tan önceki son Noel’i anımsıyor musunuz?
Biz 24 Aralık'ta herkesle beraber kilisede kutlarız Noel’i. Gerçekten güzeldi o gün tabii.. Nasıl anlatabilirim ki size… Gerçekten anlatılacak gibi değil yani. En son Noel’imizde o kadar kalabalıktı ki kilise… Sanki herkes birbiriyle vedalaşmak için gelmişti o gün… İnanın ben kiliseden çıkamamıştım, o merdivenden inememiştim. Hatta sinirlendim yanımdakilere dedim ki “Allah aşkına bırakın çıkalım, evimize gidelim. Burası çok kalabalık!” Fenerbahçe Galatasaray maçında stadyumdan çıkamazsınız ya, işte öyle bir kalabalık vardı. Bilmediğimiz bir sürü insan; Antakyalı olan ya da olmayan… O kadar çok kalabalıktık ki… Demek ki vedalaşmaya gelmişiz hepimiz. Kalabalıktan ayine giremedik biz. Ayin esnasında komünyon alırız normalde ama o gün içeri girip komünyon alamadık. Sonra eve gittik, kendi kendimize dedik ki “Ne bu kalabalık yahu! Kimseyi almamaları lazımdı, cemaat giremedi içeri…” Ama şimdi “o kimse” yok artık. Bizim kilisemiz artık yerle bir. Bir yandan yine de Noel ruhunu aslında yaşatmaya çalışıyoruz.
Kilise aynı zamanda bir buluşma ve yaşama mekanıydı..
Evet… Çok güzel bir bahçesi vardı kilisemizin. Mesela büyük bir taziye salonumuz vardı. Normal zamanlar için ayrı salonumuz vardı… Onun karşısında iki tane daha küçük salonumuz vardı… Herkes orada buluşurdu.
Noel zamanlarında kadınlar neler yapardı? Buluşur muydunuz? Birlikte neler yapardınız?
15 Kasım’dan 24 Aralık’a kadar Noel Orucumuz olur. Kilisemizde birçok insana, birçok aileye yemek çıkarıp onları doyuracak kadar büyük mutfağımız, salonlarımız vardı. 600 kişiye kadar yetecek tabağımız, çatalımız, kaşığımız vardı. Mutfağımız çok kişiyi doyururdu. Bir sürü araç gerecimiz vardı. 15 Kasım’dan sonraki her çarşamba kilisede buluşur ve sırayla her birimiz yemek yapardık. Gelenler bağışlar yapardı ve biz bu paraya hiç dokunmazdık. Belli bir para miktarımız yoktu, herkes gücüne göre destek olurdu. Böyle böyle 6-7 hafta boyunca hem yemek yeriz beraber hem para toplarız. Sonra da o parayı alırdık, Noel’den 1 hafta önce maddi durumu güçlü olmayan ailelerin çocuklarına giysiler, hediyeler alırdık. Biz kilisenin kadınlar kolu olarak gıda yardımıyla ilgilenirdik. Her aile birbirini bilirdi, yardımını yapardı böylece. Oruç zamanı sadece zeytinyağlı şeyler yeriz, bu sebeple de zeytinyağlılar yapardık sonra da yerdik. Genellikle ağaç kurulduğu için 6 Aralık’ta kermes de düzenlemeye çalışırdık. Ama yiyecek değil Noel ürünleri satardık; havlu, süs, peçete… Oradan gelen geliri de yine çocuklara paylaştırırdık. Kilisemiz bakardı insanımıza. Gücü olmayan insanı bırakmazdı. Paskalya zamanı da böyle destekleşirdik. Salı günleri de yemekler, günler yapardık kadınlarla.
E.B: Buradan durup bakınca neyi en çok özlüyorsunuz?
Bizim Almanya’ya, Brezilya’ya yerleşmiş ciddi bir diasporamız var, insanımız göç etmiş. Eskiden yazın Antakya’ya gelirlerdi 15-20 günlüğüne. Gelir gelmez çarşıya koşarlardı. Bakardım, elleri kolları dolu olurdu. Zahter alırlardı, baharat alırlardı. Antakya’yı özlüyorlardı. Ben de diyordum ki “Burası hep burada, niye özlüyorsunuz ki?” Özlenmez miymiş… Antakya’yı Antakya iken görenler çok şanslı. Bir daha orası olur mu bilinmez. Biz eğitim ve kültür seviyesi yüksek bir cemaatiz. Antakya’daki Cumhuriyet Mahallesi hep insanımızla doluydu. Biz bizi yaşatmaya çalışıyoruz. Bize “azınlık” diyorlar. Haklılar, git gide azalıyoruz. İşte bu yüzden kendimizi yaşatmak zorundayız biz. Memleketimizi özlüyoruz, kilisemizi özlüyoruz. İstanbul’a geleceğim için ağacımı evimde kurdum öyle geldim. Yine de o ağaç kuruldu, evimizi süsledik. Noel’i de Antakya’yı da bir şekilde yaşatmaya çalışıyoruz işte.
Hem Noel’den hem “ev”den bahsedince Antakya’yı anmamak olmuyor. Eviniz ne durumda Antakya’da?
M.H: Mahallede imar izni olmadığı için evimize 2 yıldır bir çivi çakılamıyor, evimiz kentsel dönüşümde. Bizim zaten artık bu saatten sonra Antakya’ya geri dönmemiz imkânsız. Çünkü biz Antakya’daki evimizi boşalttık. Evi boşaltırken eşyalarımızı da dağıttık. 3 yatağım varsa artık 1 tane var. Şimdi Antakya’daki evime dönebilmem için her şey yolunda gitse bile benim evime eşya almam lazım. Artık bizim yaştaki insanlar için yeniden bir şeyleri kurmak çok zor. Bir ev kuracak gücümüz nasıl olsun ki? Ancak sizin yaşlarınızdaki gençlerin mutlaka geri dönmesi gerektiğine inanıyorum. Ben depremden sonra Antakya’ya iki kez gittim, ikisi de doğum günümdü. İlk gidişim çok daha ağırdı. İkincisinde yine biraz daha restorasyon çalışması gördüm, bir nebze iyi geldi. Fakat iyi geldiği kadar tuhaf da hissettiriyor. Atatürk Caddesi’nin ortasından geçen nehrin karşı tarafında hızlı yükselen bir yapılanma var. Nehrin bu tarafında ise bizim mahallemiz var ve bizim mahallemizde hiçbir iyileşme yok henüz. Nehrin caddenin sağından ya da solundan geçmesinin yarattığı ne gibi bir fark olabilir ki? Hiçbir belirginlik yok. Bugün evimize çivi çaksak yarın o karar değişebilir. Zorlukla yaptığım tüm masraf bir anda yok olabilir. Ben o mahalleye yerleşsem bile benim komşum aynı komşu mu olacak? Nehrin sağı solu bu kadar değişmişken, ayrışmışken… Biz 5 seneye döneriz diye düşündük şimdi 10 sene mi diye düşünüyoruz… Belki de hiç… Kimin ömrü yeterse o dönüp görebilecek tüm bayramları Antakya’da artık.
Antakya’ya geri dönmek ve bayramları, Noelleri yeniden yaşatmak için sadece evlerin değil kiliselerin de durumu oldukça kritik. Şu anda başka kiliselerde buluşuyor musunuz? Kendinize yeterli alanı bulabiliyor musunuz?
Bizim kilisemiz yıkılmamış olsaydı biz de gitmezdik. Bahçemiz, kilisemiz herkese yeterdi. Biz 97’de bir deprem daha yaşadık. O dönem hiç kimse gitmemişti, herkes kilise bahçesinde ve odalarında yaşamıştı bir süre. Kendi evimize bile dönmemiştik. 15-20 gün kilisemizde kaldık güvenle. Şu anda bazı akrabalarımız Mersin’deler. Bazısı Arsuz’a geri geldi. Arsuz’da kilise yıkılmasına rağmen bahçesinde ayin yapabildiler. Arsuz’daki kilisenin onarımı başladı ama sonra altından daha da eski bir kilise çıkınca restorasyon da durdu. Bize en yakın olan sanıyorum ki İskenderun’daki kilise ama onun da çok çatlağı var. Ne zaman restorasyonu biter bilmiyoruz. Depremden sonra bir süre Ankara’ya gittik ama oralara sığamadık biz. İstanbuldakiler bir tık daha şanslı. Konsoloslukların kiliselerinde kendilerine belki yer bulabiliyorlardır az çok. Biz şu anda bazı bayramlarda Mersin’e gidiyoruz cemaati görmek için ya da whatsapp grubumuz var, ancak oradan haberleşiyoruz. Çok canımız eksik, kilisemiz de eksik.
Gelecek Noeller’e dair ne söylemek istersiniz?
Gençlerin çoğu dışarı gitti; İzmir’e, Ankara’ya, İstanbul’a, yurtdışına… Onları anlıyorum ama oralarda ne iş yaparlarsa yapsınlar; o işlerin bir kanadında Antakya’yı akıllarından çıkarmamalarını dilerim. Antakya’yı iyileştirsinler, unutmasınlar. Bir gün geri dönsünler. Ben çocuklarıma da söylüyorum. Sağ olsunlar özellikle de sosyal işlerle meşgul olup bir şeyler için çabalıyorlar… Daha da sıkı sarılmalılar, hepsi çok çalışmalı. Orta Doğu’nun, Suriye’nin durumuna baktıkça Antakya’nın önemini anlıyoruz. Sahip çıkmamız lazım. Kilisemizin onarılması lazım. Evlerimizin, mahallelerimizin yaşaması lazım. Noelleri yeniden Antakya’da kutlamalarını diliyorum.
İnanan, kutlayan, Antakya’yı özleyen, yasını tutan, umudunu taşıyan herkesin Noel’i kutlu olsun.