Yaz mevsimi dünyanın her yerinde olduğu gibi Hatay’da da sıcak ve şenlikli geçer. Farklı şehirler, hatta farklı ülkelerde yaşayan Antakyalı gurbetçiler bir araya gelerek özlem gidermek için Ağustos ayı itibariyle köylerine ziyarete gelirler. Kışları sakin olan memleketimiz gurbetçilerin gelmesi ve kavuşmanın neşesiyle cıvıl cıvıl olur. Havasının sıcaklığı kadar insanlarının sıcakkanlılığı da meşhur olan memleketimize biz de ziyaretlere başlarız.
Bilenleriniz vardır, 15 Ağustos günü Arap Ortodokslar için Meryem Ana Yortusu olarak kutlanır. İşte bu bayram günü tüm gurbetçiler memlekete yetişmiş olurlar. Tam da bu günlerde insanın neşesine eşlik eden, Hatay’da bereketi meşhur toprak ana da bitkilerin dallarını lezzetli meyveler ve sebzelerle süslemeye başlar.
Meryem Ana Yortusu’nu izleyen yaz günlerinin ikinci perdesi, bugün halen imece usulüyle devam eden hasat ve kışa hazırlık için üretim zamanıdır. Makineleşmeye rağmen köy sakinleri, geçmişten gelen imece kültürüyle eski usül hasat ve üretimlerini el ele gerçekleştirirler. Çoğunluğu kadın olan kümeler oluşturulup imece zinciri kurulur ve her bir katılımcı kendi günü için planlama yapar. Tabii, 1,5 ay uzun süreç, ailelerden gidenler oldukça yerine aynı aileden başka biri vekalet eder ve bu sayede sistemde aksaklık yaşanması engellenir.
Foto: Janet Sert
1,5 aylık zaman diliminde, incir toplama, domates, biber salçaları, sebze-meyve kurutma, üzüm pekmezi çalışmaları yapılır. İncir, ekimi yapılmadan doğanın bize hediye ettiği ve kendiliğinden fidan olan bölgemizin en özel meyvelerinden biridir. Hava sıcaklığı yılın en yüksek seviyelerine geldiğinde, meşhur Antakya inciri balını bizlere göstermeye başlar. Çoğunlukla zeytin tarlalarında bulunan incir ağaçları hasat edilmeye başlanır. Toplanan incirler ortasından açılır ve damlarda güneşlenmeye bırakılır. Kurudukça altın gibi parlayan incirler imece ekibi tarafından kontrol edilir, çürükler ayrılır ve yıkanır. Mis kokulu defne yaprakları ve rezene taneleriyle istiflenir ve kış için zahradediğimiz gıda kilerlerine alınır.
Leziz yemeklerimizin sırlarından biri olan salçalarımız da Ağustos ayında kızaran domates ve acısı meşhur biberimizle yapılır. Zeytin budamasından kalan odunlarla bakır kazanlarda pişirilen domates salçası güneşte kurumaya bırakılır. Fotoğrafı bile dil yakan biberler, ikiye ayrılıp damlara asılır. Diğer çalışmalar imece zinciri içinde devam ederken, yaz meyveleri-sebzeleri de damda buldukları boşluklarda safları sıklaştırır, güneşin altında kurumaya yatar.
Eylül ayı ortalarına geldiğimizde de narlar artık rengini almaya ve soframıza renk katan nar ekşisi için toplanmaya başlar. Toplanan narlar ikiye bölünür ve imece ekibi tarafından sopa yardımıyla silkelenerek kabuklarından inci gibi dökülür. Mikserle püre haline getirilen nar, bez torbalarda sıkılır, zeytin odununun üstündeki bakır kazanlarda suyunu atması için 12 saatlik pekmezlenme süreci bırakılır. Toplaşan kalabalık, kazan kenarındaki ateşte çifte kavrulmuş kahvelerini pişirir, yemeklerini yapar, neşeyle narın kıvama gelmesini bekler. Kıvamını alan nar ekşisi, kazandan sürülerek saklama kaplarına aktarılır ve zahralarda yerini alır.
Büyük bir ekip halinde yürütülen bu çalışmalar, sabırla evden eve, elden ele yapılırken toplaşan imece ekibi, nenelerinden kalma manilerle maziyi yad etmeyi de ihmal etmez. Hatırlarına düşen, yanlarında olamayan sevdiklerini anma fırsatı bulurlar. Antakya’da yaz böylece yerini sonbahara bırakır.
Foto: Janet Sert